ÇOCUK VE OYUN
Oyun; yetişkinler için en genel anlamıyla eğlendirici, oyalayıcı bir faaliyet olsa da çocuklar için farklı anlamlar içerir. Oyunun çocuk için anlamı, eğlenmek ve oyalanmanın çok ötesindedir.
Oyun; yetişkinler için en genel anlamıyla eğlendirici, oyalayıcı bir faaliyet olsa da çocuklar için farklı anlamlar içerir. Oyunun çocuk için anlamı, eğlenmek ve oyalanmanın çok ötesindedir.
“OYUN; ÇOCUĞUN İŞİDİR.”
Çocuklar niçin oyun oynamalı?
Oyunun ne olduğu ya da ne olmadığı konusunda, çok eski zamanlardan beri değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bütün bu görüşlerin ortak noktası, oyunun çocuk için önemli bir uğraş olduğudur.
Piaget’e göre oyun bir uyumdur. Montaigne oyunu, çocukların en gerçek uğraşıları olarak tanımlamıştır. Montessori oyunu, çocuğun işi olarak nitelendirmiştir. Grass’a göre oyun bir pratiktir.
Yetişkinler ileride karşılaşacağı davranış biçimlerini oyunla elde ederler. Caillois ‘Oyun ve İnsanlar’ adlı kitabında, Huizing’in oyunla ilgili görüşlerinden etkilenerek oyunu şu şekilde tanımlamıştır: Oyun serbestçe kabul edilmiş, fakat bağlayıcı olan kurallara göre belli bir alan ve zaman süreci içinde sürdürülen, gerilim ve eğlence duygularını içeren, gerçek hayattan farklı olduğu bilinci ile yapılan gönüllü bir hareket ya da faaliyettir.
Tanımı ne olursa olsun çocuklar için oyun, büyüklerin algıladığından çok başka bir yerdedir, ‘onun işidir’. Bu işi ara vermeksizin yapmak çocuk için çevresini tanımanın, çevresiyle ilişki kurmanın, sonra da çevresini yeniden düzenlemenin, kendi dünyasını yaratmanın en temel yoludur. Çocuk da bu yolda bıkıp usanmaksızın, durup dinlenmeksizin yürür.
Büyükler için oyun başka bir kavramdır. Büyükler oyuna eğlendirici, dinlendirici, zaman geçirici, oyalayıcı bir şeyle uğraşmak olarak bakarlar. Çocukların oyun oynaması da bir şeylerle oyalanmasıdır. Büyüklerin bir bölümü için ise oyun ile oyuncak özdeştir. Onlar çocukların oyun oynamasını, oyuncaklarla oynamak olarak kabul etmişlerdir.
Bir çocuğa oyuncak almak istediklerinde ise çocuğu değil, armağan götürecekleri aileyi düşünürler. ‘Daha pahalı oyuncaklar daha iyi armağanlardır’. Oysa bunun çocuk için hiçbir önemi yoktur. Onun için önemli olan kendi hayatıdır, kendi dünyasıdır, kendi gelişmesidir, kendi işidir. Çünkü oyun, çocuk için bütün bunlar demektir.
Oyun ve oyuncağın geçmişinin insanlık tarihi kadar eski olduğu, arkeologların yaptığı çalışmalarda ortaya konmuştur. Bugün bilinen pek çok oyunun eski çağlarda da bilindiğini gösteren belgeler, buluntular vardır. Eski Girit Uygarlığı’nın kalıntılarında çok güzel bebeklere, oyuncak ev eşyalarına rastlanmıştır. Eski Mısır’da çocuklar tahta bebeklerle, tahtadan yapılmış ev eşyaları ile oynarlardı. Romalı çocuklar çember çevirmeyi, araba ve top oyunlarını çok severlerdi. Orta çağın Avrupalı çocukları, tahtadan haçlarla askercilik oynarlardı.
İnsanoğlunun bilinen en eski oyuncakları taşlardır, en eski oyunlarından biri de ülkemizde de ‘beş taş’ adıyla bilinen oyundur. Çıngırakların da eski Yunanlılarda ve Mısırlılarda 3000 yıldan fazla geçmişi olduğu bilinmektedir. Yine bebeklerin ve bebek oyunlarının 3000 yıl öncesinde var olduğu ileri sürülmektedir. Tüm dünyada en eski oyun araçlarından bir diğeri top, en eski oyunları ise top oyunlarıdır. Uçurtma ve uçurtma oynanan oyunların 2000, Çin kaynaklarına göre 3000 yıldan fazla geçmişi vardır.
Çocuklar için yaşamı öğrenme aracı olan oyun; çocuğun fiziksel, psikomotor, duygusal, sosyal, zihinsel ve dil gelişimi açısından çok büyük bir öneme sahiptir.
‘Gelişme’ kavramı düzenli, uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi kapsamaktadır. Oyun sırasında çocuğun bazı hareketleri sürekli olarak tekrarlaması çocuğun kas gelişimini hızlandıracaktır. Koşma, atlama, sıçrama, tırmanma, sürünme gibi fiziki güç gerektiren oyunlar çocuğun solunum, dolaşım, sindirim ve boşaltım gibi sistemlerinin düzenli çalışmasını sağlamaktadır. Bu sayede oksijen alımı artmakta, kan dolaşımı ve doklara besin taşıması hızlanmaktadır.
Fiziksel büyüme ve gelişim ile birlikte organizmanın istemli olarak hareket kazanması, çocuğun ‘psikomotor gelişimi’dir. Çocukların yürüme, koşma, kayma, inme, çıkma, fırlatma, yakalama, zıplama, sürüklenme, sallanma gibi eylemlerde sürekli hareket halinde olmaları onların büyük kas motor gelişimlerini desteklemekte ve etkilemektedir. Buna karşın çocuğun el ve parmak kaslarının gelişimi (küçük kas gelişimi); tutma, koparma, kesme, bağlama, çözme, düğümleme, yoğurma, delme, boyama, dikme, örme ve geçirme gibi etkinliklerin tekrarlanması oranında artmakta ve sonucunda, günlük yaşamda kullanılan birçok becerinin kazanılmasını sağlamaktadır.
Çocuk oyun yoluyla gerçek yaşamda kendisini rahatsız eden durumları veya diğer kişilerle paylaşamadığı olumsuz duyguları ifade edebilir ve bu olayları sembolik olarak oyununa yansıtabilir. Çocuk sadece etkilendiği olayları sergilemekle kalmayıp, aynı zamanda da anlatamadığı kaygılarını dile getirir ve olayı somutlaştırarak kendi istediği bir çözüm yolunu bulmaya çalışır. Bu şekilde de kaygılarından kurtulabilir.
Ayrıca çocuk oyun sırasında mutluluk, acıma, korku, kaygı, sevmek, sevilmek, dostluk, düşmanlık, güven duymak, ayrılık, bağımlılık, bağımsızlık, kin, nefret gibi birçok duygusal tepkiyi de öğrenebilir. Tüm bunlara ek olarak oyun sayesinde duygusal tepkilerini kontrol etmeyi ve denetim altına almayı da başarabilir.
Oyunun çocuğun sosyal gelişimindeki etkileri de aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
· Çocuk oyunda üstlendiği ana-baba, kız-erkek gibi rollerle cinsel kimliğini kazanabilir. Ayrıca bu rollerle birlikte çeşitli meslek gruplarının da rollerini üstlenerek görevleri, sorunlulukları, davranış biçimlerini ve kişiliklerini öğrenebilir, kendine uygun gördüklerini tekrarlayarak pekiştirebilir.
· Oyun çocuğun kendine güven, kendini denetleme, çabuk karar verme, iş birliği yapma, doğruluk ve disiplin gibi kişisel ve toplumsal alışkanlıklar kazanmasında en etkili yöntemdir.
· Çocuk oyun oynarken, diğer insanlarla iletişim kurmayı, yardımlaşma duygularını, gözlem ve işbirliği yapmayı geliştirebilir.
· Çocuk oyun yoluyla teşekkür etme, günaydın, iyi geceler gibi sözel olan ve sırasını bekleme, konuşan birisini dinleme, trafik kurallarına uyma gibi sözel olmayan sosyal kuralları öğrenebilir.
· Oyun çocuğa doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin, haklı-haksız gibi ahlaki kuralları da öğretebilir.
Oyun çocuğun, psikomotor, duygusal ve sosyal gelişimini etkilediği gibi aynı zamanda zihinsel gelişimini de etkilemektedir. Çünkü oyun çocuğa çevresini araştırma, objeleri tanıma ve problem çözme imkanı sağlamaktadır. Çocuk bu yolla büyüklük, şekil, renk, boyut, ağırlık, hacim, ölçme, sayı, zaman, mekan, uzaklık, uzay gibi pek çok kavramı ve eleştirme, sınıflandırma, sıralama, analiz, sentez ve problem çözme gibi birçok zihinsel işlemleri de öğrenebilir. Bu nedenle çocuklara sürekli yeni ve farklı uyaranlar sunulmalı ancak bu uyaranların ne çok basit ne de çok karmaşık olmamasına dikkat edilmelidir.
Çocuk oyunlarının birçoğu dilin kullanımını gerektirir ve çocukların dil gelişimlerini destekleyici niteliktedir. Oyun sırasında çocuk hemen kendisini ifade etmek, hem de karşısındakini anlamak zorundadır. Çocuk oyunda dili, sözlü olarak ifade edilenleri anlama, kullanma, soru sorma, cevap verme, komut verme, sıralama, tahminde bulunma, bilgileri birbirine aktarma, nesnelerin, araç ve gereçlerin adlarını işlevlerini ve kullanımlarını öğrenme gibi amaçlar için kullanırlar.
Çocuk oyun oynamak zorundadır. Çocuk gelişim basamaklarını oyun oynayarak denemek zorundadır. Çocuk nesnelerin kendisi tarafından verilen yeni biçimlerini görmek zorundadır. Çocuk duygularını çevresiyle, çevresindeki nesnelerle ilişkiye geçirmek zorundadır. Duyularının gelişimi onu zorlamakta, enerjiyi yaşama biçimlerine dönüştürmek zorundadır.
Oyun çocuğun kendisini ifade etmesidir ve yaratıcı düşünce ile beraber gider.
Çocuk Düşünmeye Hazırken Düşündürün
Uzm. Psk. Fatma Sezegen
ÖĞRENCİNİN DERDİ BASKI
İZMİR - Bir ilköğretim okulunda öğrencilerin anne ve babalarına açık mektup yazmaları yönünde yapılan rehberlik çalışması, öğrencilerin aileleriyle olan problemlerini ortaya koydu. Bornova Melih Tunçay İlköğretim Okulu’nda, yaşları 13 ile 15 arasında değişen yaklaşık 150 öğrenciye, okul rehberlik öğretmenince yazdırılan açık mektuplar, anne ve babalar ile çocuklar arasındaki problemlere ışık tuttu. Mektuplar ele alındığında, öğrencilerin aileleriyle problemleri olduğu belirlenirken, sebepler arasında ilk sırada “ders ve imtihan başarısı, ilgisizlik ve şiddet ortamı” geldi.
Üzerime çok gelmeyin
Öğrenciler, ailelerine hitaben yazdıkları açık mektuplarda şu satırlara yer verdi:
* İyi not aldığımda bir öpücük, kötü not aldığımda bağrış çağrış istemiyorum.
* Benim sizden en çok istediğim şey, benim üzerime çok gelmemeniz. Hele ders konusunda çok üstüme geliyorsunuz. Ben de bu olaya çok kızıyorum. Benim sizden istediğim, benle konuşmanız, sakin bir dille anlatmanız.
* Bütün gün, ders çalış, ders çalış diye başımın etini yiyorsun. Sen öyle deyince inadına çalışmak istemiyorum.
* Beni bazen çok sıkıyorsunuz. Ödev yap, odanı topla, dişlerini fırçala. Yani söylemleriniz beni sıkıyor.
* Sizden tek istediğim, bu imtihan yılında benim üstüme fazla gelmeyin. Zaten bu imtihan stresi beni yıpratıyor. Sizin de beni zorlamanızı istemiyorum. Bana, ders çalış demeyin. Bu lafı duymaktan bıktım.
Çocuğunuza vakit ayırın
Öğrencilerin, ailelerine yazdıkları açık mektuplarda çatışma noktası olarak ortaya çıkan diğer konuların ise ailelerinin ilgisizliği, kendilerini anlamaya çalışmamaları ve şiddet ortamı olduğu belirtildi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı’nda görevli Psikolog İnci Altıntaş, “Çocuklarınıza mutlaka vakit ayırın, onlarla oynayın. Sürekli ders çalış deyince, çocuk her şeyi, kendisine duyulan sevgiyi bile derse bağlı olarak algılıyor” dedi. İnci Altıntaş, şiddet ortamının çocuğu en olumsuz etkileyen unsur olduğunu, eşlerin çocukların yanında tartışmaktan mutlaka kaçınmaları gerektiğini sözlerine ekledi.
İZMİR - Bir ilköğretim okulunda öğrencilerin anne ve babalarına açık mektup yazmaları yönünde yapılan rehberlik çalışması, öğrencilerin aileleriyle olan problemlerini ortaya koydu. Bornova Melih Tunçay İlköğretim Okulu’nda, yaşları 13 ile 15 arasında değişen yaklaşık 150 öğrenciye, okul rehberlik öğretmenince yazdırılan açık mektuplar, anne ve babalar ile çocuklar arasındaki problemlere ışık tuttu. Mektuplar ele alındığında, öğrencilerin aileleriyle problemleri olduğu belirlenirken, sebepler arasında ilk sırada “ders ve imtihan başarısı, ilgisizlik ve şiddet ortamı” geldi.
Üzerime çok gelmeyin
Öğrenciler, ailelerine hitaben yazdıkları açık mektuplarda şu satırlara yer verdi:
* İyi not aldığımda bir öpücük, kötü not aldığımda bağrış çağrış istemiyorum.
* Benim sizden en çok istediğim şey, benim üzerime çok gelmemeniz. Hele ders konusunda çok üstüme geliyorsunuz. Ben de bu olaya çok kızıyorum. Benim sizden istediğim, benle konuşmanız, sakin bir dille anlatmanız.
* Bütün gün, ders çalış, ders çalış diye başımın etini yiyorsun. Sen öyle deyince inadına çalışmak istemiyorum.
* Beni bazen çok sıkıyorsunuz. Ödev yap, odanı topla, dişlerini fırçala. Yani söylemleriniz beni sıkıyor.
* Sizden tek istediğim, bu imtihan yılında benim üstüme fazla gelmeyin. Zaten bu imtihan stresi beni yıpratıyor. Sizin de beni zorlamanızı istemiyorum. Bana, ders çalış demeyin. Bu lafı duymaktan bıktım.
Çocuğunuza vakit ayırın
Öğrencilerin, ailelerine yazdıkları açık mektuplarda çatışma noktası olarak ortaya çıkan diğer konuların ise ailelerinin ilgisizliği, kendilerini anlamaya çalışmamaları ve şiddet ortamı olduğu belirtildi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı’nda görevli Psikolog İnci Altıntaş, “Çocuklarınıza mutlaka vakit ayırın, onlarla oynayın. Sürekli ders çalış deyince, çocuk her şeyi, kendisine duyulan sevgiyi bile derse bağlı olarak algılıyor” dedi. İnci Altıntaş, şiddet ortamının çocuğu en olumsuz etkileyen unsur olduğunu, eşlerin çocukların yanında tartışmaktan mutlaka kaçınmaları gerektiğini sözlerine ekledi.