NASRETTİN HOCA KİMDİR ?
HAYATI
Yalnız yaşadığı 13. yy değil, bütün zamanların en büyük nüktecisi ve
Türk mizahınında en önemli temsilcisi Nasreddin Hoca hicri 605, miladi 1208
yılında Sivrihisar'ın Hortu köyünde doğmuştur. Birçok doğu ve batı kaynaklarına
göre babası Hortu köyünün imamı olan Abdullah Efendi, annesi Sıdıka Hatun'dur.
İlk öğrenimini Hortu köyünde yapan Nasreddin Hoca daha sonra Sivrihisar ve
Konya medreselerine devam ederek tahsilini tamamlamıştır. Sivrihisar'da Seyyid
Mahmud Hayrani'den, Konya'da Seyyid Hacı İbrahim Sultan'dan ders aldığı
bilinmektedir. Hoca devrin ünlü bilim adamları ile de dostluk kurmuştur.
Babasının vefatı üzerine, daha önce Akşehir'e giderek orada yerleşmiş olan
hocası Seyyid Mahmud Hayrani'nin peşinden Akşehire geldiği ve hayatının sonuna
kadar orada yaşadığı bilinmektedir.
Akşehir'de uzun süre müderrislik (öğretmenlik) ve kadılık (hakimlik) yapan, o
devirde Hoca Nasreddin adıyla anılan zamanla halkın dilinde Hoca Nasreddin,
Nasreddin Hoca şeklinde söylenir hale gelen hocamız 1284 yılında Akşehir'de
vefat etmiştir. Türbesi şehir mezarlığında bulunmaktadır. Yanları açık olan ev
kapısında kocaman bir kilit bulunan Hoca'nın kabri bugünde birçok insan
tarafından ziyaret edilmekte ve dünyada "kahkahalar atılan" tek kabir
olma özelliğini korumaktadır.
KİŞİLİĞİ
Nasreddin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri bildiren,
doğruya sevkeden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. Bu işi yaparken
tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve
cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir
dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile
getirmiştir. Latifeleri hikmet ve ibret dolu birer darb-i mesel gibidir. Bu
bakımdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla
ilgisi yoktur. Manidar latifeleri önce yakın cevresinde şifahi olarak dilden
dile dolaşmış, sonraları git-gide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliğe
uğramıştır. Bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı fıkralar da ona mal
edilerek anlatılmıştır. Yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edeb sahibi bir
veli olması, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkca
göstermektedir. Ayrıca, Nasrettin Hoca´nın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda
Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış salih bir müslüman olduğunu ortaya
çıkarmıştır. Çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç
hadiselerin ifadesi değil, görünüşte güldürücü aslında ince hikmetleri dile
getiren, düşündürücü latifelerdir. Ayrıca Türk milletinin zeka inceliğini,
nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; Allahü
tealanın emir ve yasaklarını bir latife üslubu ile bildirmesidir. Bu
latifelerin toplandığı eserlerden biri, Londra´da British Museum´da. Haza
Terceme-i Nasreddin Efendi Rahme başlıklı yazma eserdir. Ancak bu eserdeki
latifelerin bir kısmı, onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır. Nitekim
eserin sonunda bu durum: "İşte Nasreddin Efendinin kibar-ı evliyadan
(Evliyanın Büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. Merhumun bu kıssalardan
haberi var yok böyle yazmışlar. Her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için
bir Fatiha bağışlarsa, Hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akibetini hayr
eyleye" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca, Nasreddin Hoca adlı eserde başka
nüktelerine yer verilmiştir.
Nasreddin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile,
komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri
düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, düşünmeye ve
doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp,
çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.
FIKRALARININ ÖZELLİĞİ
Nasreddin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla
değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki
anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen
gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen kelimelerin açıklanışından
anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini,
güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile
getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi,
övgü, alaya alma, gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme,
dinin temel kabulleriyle çelişmeden çok ince bir söyleyişle hoşgörüyü
yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal,
vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik
niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde
bulunma, gülmecelerinin genel özelliğidir. Bu özellikler Anadolu insanının,
belli olaylar karşısındaki tutumunu yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur.
Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya
çıkarılır.
Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca’nın
diliyle kendi sesini duyurur. Nasreddin Hoca, bütün fıkralarında, soyut bir
varlık olarak değil, yaşanmış bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde
ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden
biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer.
PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR.
Hoca bir gun pazara gitmek icin yola koyulmus. Az sonra cocuklar yolunu kesmis.Hoca bize pazardan duduk al diye bagrismislar. İclerinden biri cikip parasini uzatmis. Pazar donusu ayni cocuklar yine hocayi cevirmisler Hoca, para veren cocuga dudugu uzatmis, tam ayriliyormus ki! butun cocuklar bagirmis “ Hani bana, hani bana” Hoca cocuklara donup: “-Parayi veren dudugu calar” demis.
YE KÜRKÜM YE !
Hoca, bir zengin konagina yemege davetliymis. Kapida bir usak,herkesi saygi ile karsiliyormus. Sira hoca`ya gelince giysilerini begenmeyip iceriye almamis. Buna fena icerleyen hoca, evine kosup kurkunu giymis. Dondugunde, sofranin en guzel yerine kurulup, oturmus. Herkesin saskin bakislari altinda kurkunu yemeklere sokup; “-Ye kurkum ye! “ demis, “-Hoca ne yapiyorsun!” diye sormuslar. Yanit vermis; “-İkram bana degil kurke!” demis.
TÖVBE !
Hoca, komsusu ile agac golgesinde oturmus, konusuyorlarmis,
-Bak su Allah`in isine! Demis hoca
-Koca kabak incecik ota baglanmis!
Kucucuk elma koskoca agaca tutunmus!
–Bu nasil istir?!
Tam o sirada daldan bir elma kopmus.
Hoca`nin basina dusmus.
Hoca, saskin, ellerine goge kaldirmis
“-Tovbe bir daha isine karismam” demis.
DÜNYANIN ORTASI
Cok bilmis komsusu Hoca`yi sinamaya kalkmis
-Hoca sen her seyi bilirsin
-Soyle bana Dunya`nin merkezi neresidir.
Hoca, adamin niyetini hemen anlamis
-Tam bulundugun yerdir, diye yapistirmis cevabi
“-Aman hoca nasil olur? Demis adam.
Hoca kizar gibi yapmis, adam! Sordun soyledik
İnanmazsan alır cetveli ölçersin.
GÖLE MAYA ÇALMA
Hoca gol kenarinda oturmus
Elinde yogurt kasesi
Gole maya caliyormus
Bunu goren komsusu sasirip sormus
-Hoca efendi hic gol maya tutar mi?
-Tutmaz bilirim tutmaz
-Ama ya tutarsa!
KAVUK
Hoca`nin kizi muthis bir gumburtu duyup seslenir.
-Baba bu ses nedir?
-Hic kizim hic, kavuk merdivenden yuvarlandi da
-A baba kavuktan bu kadar cok ses cikar mi?
-Cikar kizim cikar.
-Altinda ben olursam cikar.
EŞEĞİN İSTEDİĞİ YERE
Nasreddin hoca bir gun esegine binmis.
Esegin inadi tutmus
Bir turlu esegin basini gidecegi yone cevirememis.
Bunu goren komsusu
“-Nereye gidiyorsun? Hocam” diye sormus.
Hoca`da
“-Esegin istedigi yere” demis.
BİNDİGİ DALI KESMİŞ
Hoca bir gun ormana gitmis
Oturmus bir dalin ustune, baslamis kesmeye.
Asagidan gecen bir yolcu Hoca`ya seslenmis.
-Be adam! İnsan oturdugu dali keser mi? Simdi duseceksin.
Hoca adama aldirmamis, isine devam etmis.
Az sonra dal kirilmis,
Hoca cumburlop dusmus
Dustugu yerden perisan seslenmis
-Dusecegimi bildin, ne zaman olecegimi de soyle bari
HIRSIZ
Hoca, bir gece gurultu ile uyanmis
Bakmis bir hirsiz esyalari topluyor.
Adamdan korkmus. Sesini cikartmamis
Ama pesine de dusmus.
Az sonra, durumu fark eden hirsiz, kizginlikla sormus
-Beni neden takip ediyorsun bakayim?
Hoca, sakin ve piskinlikle yanitlamis.
Tasidigin evin sahibiyim de.
KOMŞU EŞEĞİ İSTEMİŞ
Komsusu Hoca`dan esegini istemeye gelmis.
Adami sevmeyen Hoca esegi vermik istememis.
-Komsu esegi carsiya yolladik demis.
Adam tam cikip gidiyormus ki:
Esek baslamis anirmaya .
Adam soylenmis.
-Hoca hani esek yoktu.?
Hoca ofkelenmis.
-Be adam benim sozume degil de esege mi inaniyorsun?
YA İÇİNDE BEN OLSAYDIM
Hoca, bir sabah firtina sesiyle uyanmis
Pencereden disari bakmis ne gorsun?!
Kurumasi icin ipe astiklari gomlek dusmuyor mu?!
Baslamis bagirmaya, “Hatun Kalk kurban kesmemiz lazim”
Sabahin koru neye ugradigini sasiran kadin telasla sormus;
-Kurban nerden cikti efendi.
-Gomlegim, gomlegim ipten dustu !
-Gomlek dustu diye kurban kesildigi nerde gorulmus?!
-Deme oyle hatun, ya icinde ben olsaydim.?!
KARNIMDA YANGIN VAR !
Hoca sofraya oturmus
Onune gelen sicak corbadan bir kasik almis
Corba cok sicakmis
Dudaklarindan, midesine kadar atesler icinde kalmis.
Yerinden firlayip sokaga cikmis
İci tutusuyormus.
Baslamis feryada:
-Yetisin dostlar, karnimda yangin var.